23 Ekim 2007 Salı

ARMAĞAN BİRGİL İLE J. KRİSHNAMURTİ ÜZERİNE SOHBET

Tarih:1 Kasım 2007, Perşembe

Saat: 18:30

Mekan: Çatıaltı (Balkon)

Adres: Asmalı Mescit Mah. Şehbender Sok.Çiçek Han No:5 Kat:6 Beyoğlu-Tünel


J. Krishnamurti. 1985 yılında Hindistan’ın güneyinde doğmuş. Onbeş yaşında eğitim için Annie Besant tarafından kardeşi Nitya ile birlikte Londra’ya gönderilmiş. ‘Theosophi Derneği’ tarafından ‘Dünya Öğretmeni’ olarak tanıtılmaya çalışıldıysa da, 1929 yılında adına kurulan geniş organizasyonu, kendisini körü körüne izleyen kalabalıklar istemediğini öne sürerek dağıtmış. O güne kadar yapılan para, arazi gibi tüm bağışları geri iade etmiş. Geri kalan altmış yıllık yaşamını dünyanın her köşesinde halka açık sayısız konuşma ve özel sohbetlerle sürdürmüş. Öğretisinin özü, insanın kendi bilinci değişmeden, toplumda veya dünyada beklenen barışın, köklü değişimin olası olamayacağı şeklinde. Krishnamurti söz konusu değişimin her insanda yavaşca artan bir yapıda değil, sadece anlık görüyle olabileceğini ve mutlak, açık seçik bu içsel görünün devrimsel niteliğini savunan biri. Krishnamurti 1986 yılında, 91 yaşındayken yaşamını yitirdi.

8 Ekim 2007 Pazartesi

D U Y U R U
"Sabit Telefondan Cep Telefonuna"
Konuşmacı: Yaşar Çabuklu
Tarih:17 Ekim 2007, Çarşamba
Saat: 18:30
Mekan: Çatıaltı
Adres: Asmalı Mescit Mah. Şehbender Sok.Çiçek Han No:5 Kat:6 Beyoğlu-Tünel

Batıda 1990’lardan sonraki geç post modern toplumda hızla gelişen mobil iletişim araçları, cep telefonu, modern toplumun yere bağlı olarak şekillenmiş kimliklerini sarstı. 1970’lere kadar süren modernlikte sabit telefonda konuşan kişinin kimliği o sırada içinde bulunduğu evle ya da işle özdeşleşmişti. Geç post modern toplumda esnek çalışmanın yaygınlaşmasıyla birlikte ev ile iş arasındaki, çalışma zamanı ile serbest zaman arasındaki kesin sınırlar aşınmaya başladı. Kuruma (iş, aile) ait olan sabit telefondan değil kişiselleştirilmiş cep telefonundan konuşan kişinin içinde bulunduğu yerle ilişkisi zayıfladı, birey kendisini yersiz, kablosuz bir iletişimsel ağın bir parçası olarak hisseder oldu.
Cep telefonunun sanal uzamı, içinde konuşma yapılan gerçek yerden daha önemli hale geldi. İçinde bulunulan yerin gerçekliğiyle, bağlamıyla uyuşmayabilen her an gelebilen aramalar yerin sınırlarını ihlal etmeye başladı. Aranan kişi fiziksel olarak, içinde bulunduğu yerde olmasına karşın zihinsel ve kişiliksel olarak telefonun uzamına aitti. Kişi bir yerde bir rolü ifa ederken başka birinden başka bir bağlamdan gelen bir cep araması sonucu başka bir rol oynamak zorunda kalabiliyordu. Roller arasındaki sınırlar çok daha akışkan hale gelmişti. İnsanlar herkesin önünde cep telefonuyla konuşurken sahte yüzler takınmak durumunda kalıyordu ve bu durum bireyleri bölünmez bir bütün olarak gören ve onların kalıcı, tutarlı bir kimliğe sahip olması gerektiğini varsayan genel kanıyı hiçe saydığı için rahatsızlık verici olabiliyordu. Öte yandan geç post modern toplumun esnek bireyi roller, kimlikler arasındaki geçişlerde, rol çatışmalarını yönetmekte ustalaşmaya başlamıştı. Mekanları birbirinden ayıran sınırların bulanıklaşması da kimlikleri sabitlikten kurtaran etkenlerden biriydi. Ev, iş ve sosyal yaşam alanları arasında oluşan yeni geçiş mekanları, ara mekanlar daha formel, yerleşmiş alanların örtüşmesinden oluşmaktaydı ve birey bu ara mekanlarda, cep telefonu vasıtasıyla, çeşitli sosyal alanlara ait rollerden birini alıp diğerini bırakıyor, çok sayıda sosyal kimliği idare ediyordu.

1 Ekim 2007 Pazartesi

D U Y U R U

"Sosyal Kuruluşlar Olarak Göçebe Zanatçılar:
Bir Ayrıştırma Kodu Olarak Çingenelik"


Konuşmacı: Egemen YILGÜR

Tarih: 03 Ekim 2007, Çarşamba

Saat: 18:30

Mekan: Çatıaltı

Adres: Asmalı Mescit Mah. Şehbender Sok.Çiçek Han No:5 Kat:6 Beyoğlu-Tünel


Son yılların popüler sanat ve sosyal bilim konularından biri Çingeneler. Hemen herkes bir şeyler yazıp çiziyor bu alana dair. Sadece genel algı biçimleriyle Çingeneleri okuyanlar özgürlük-renklilik-doğal anarşi bağlamında değerlendiriyor bu alanı. Diğer taraftan uluslararası literatüre hakim olan ilgililer; Hindistan merkezli Avrupai bir etnik grubun salınımlarını görüyor Çingenelerde..





"Bizim yaklaşımımız büyük ölçüde yaygın genel kabullerle çatışıyor. İlk olarak işin terminolojisinden başlamak gerekli. Kıpti-Çingene, Gipsy-Athinganoi. Bu kelime çiftleri birbirlerini tamamlıyorlar. Avrupa-Küçük Asya coğrafyasında alanımızı tanımlamak için kullanılan kavramsal araçlar... Kıpti ve Gipsy aynı Mısırlı kökene atıf yaparak tanımlarken, Athinganoi-Çingene- Zigeuner ya da Tsigani Çingenelere dair Mısırlı algısının oluşmasından önce kullanılan gizem ve tılsım taşıyan çağrışımlar barındırıyor bünyesinde. Athinganoi Bizansın geç dönemlerde ön plana çıkan dini bir grup. Heterodoks Hristiyanlar. Yaygın bir biçimde büyü ve fal sanatlarıyla uğraşıyorlar. 9-10. yy'lara geldiğimizde daha önce bu grubu tanımlayan Athinganoi sözcüğünün Çingeneler için kullanıldığını görüyoruz. Nitekim kelime olarak Çingene, zigeuner ve tsigani Athinganoi'den geliyor.



Gipsy-Kıpti Çingenelere dair Mısır'lı algısının oluşmasından sonra kullanılmaya başlıyor. Bu algının nasıl oluştuğuna ilişkin teoriler olmakla beraber netlik yok.

Her iki adlandırma biçimi de Çingene olarak adlandırılan insanlar tarafından değil, Çingene olmayanlar tarafından yaratılmış. Dikkat edilirse her iki kategoride de çağrışımlarla tanımlama yapılıyor. Büyü ile ilgilendikleri için Athinganoi mezhebine, Mısır'ı çağrıştırdığı için Koptiklere benzetiliyor. Adlandırmanın bu biçimde gelişmesi dahi bir şey gösteriyor bize. Çingene olmayanlar Çingeneleri bir şekilde kendi dünyalarına içinde var olan kavram ve olgularla tamamlama eğiliminde. Bu topluma bir köken bularak anlama ihtiyacı var.

Bugün de bu durum değişmedi. 19. yy'dan itibaren filologlar Çingene olarak adlandırılan kabul edilen gruplardan bazıları ile çalıştılar. Bu insanlar üzerinde çalışabilecekleri egzotik bir dil arıyorlardı. Gipsy ya da Çingene diye tanımlanan gruplardan buna yakın özellik gösteren Romanları seçtiler. Konuştukları gizli dil Avrupaya en uzak olanıydı. Oturup incelediler bu dili. Sankrit kökenli olduğu kanısına vardılar. Muhteşem bir genelleme ile bütün Çingeneler Hindistanlı ilan edildi.

Ne varki kısa zamanda bazı problemler çıktı karşılarına. Roman dilini konuşan Çingeneler, Çingene diye adlandırılan insanların çok küçük bir bölümünü teşkil ediyordu. Başka diller de vardı, bu diller farklı kökenlerden geliyordu. Bu durumda Çİngeneleri hint kökenli bir diyaspora halkı ilan etmek tutarlı olmayacaktı. Hemen bir buluş ortaya atıldı. Gerçek Çİngeneler Romanlardı. Çingene olarak adlandırılan diğer gruplar Çingenemsi, sahte Çingenelerdir.

Bu entellektüel faaliyetin amacı Çingene olmayanların dünyası için yabancı ve anlaşılamaz olan Çingenelerin "modern" kavramlarla Rasyonelize etmektir. Kökeni olmayan, her yerde varolan, "tarihdışı" ve ırklarüstü bir toplumu tahayyül etmek modern akıl için kabul edilemezdir. Bu yüzden kurgulanan Roman etnisitesi Çingenelerin aslında kendine özgü olan temel özelliklerini törpüleyecek onları sıradan bir etnik grup tanımlayacaktı.

Peki gerçekte neydi bu Çingeneler, işte asıl konuşmamız gereken "gizem" tam olarak bu sorunun yanıtıdır."